9 Haziran 2011 Perşembe

Sanatçılık ve Megalomanlık

Bir sanatçı kendisini beğenmelidir. Aksi takdirde başkasının beğenmesini nasıl bekler. Ancak bu beğeni ''ben herşeyin en iyisiyim'' noktasına gelirse burada megalomanlık dediğimiz kendini beğenmişlik ortaya çıkar. Bir sanatçının ne kadar iyi olduğuna sadece seyirci karar verir. Bunun dışında sanatçının kendisine yakıştırdığı payeler onun gülünç hale düşmesinden başka bir işe yaramaz.
Askerliğim sırasında Komutanım binbaşı M.Uluğ Canbek'le uzun sohbetler yapar ve hayat üzerine fikirlerimizi paylaşırdık. Onun anlattığı bir hikayeyi ben de bu yazımda paylaşmak istiyorum.
Zamanın birinde, biryerde çok özel bir insan yaşarmış. Bu kişi öyle üst düzeyde bir insanmışki, uçabilir, duvardan geçebilir, akıl sınırlarını zorlayan birçok şeyi yapabilirmiş. Halk bu kişiyi ermiş olarak görürmüş.
Birgün, uzaklardan bir yabancı gelmiş. Ermişten bahsedildiğini duyunca yanına gitmiş ve demişki ''benim geldiğim yerde senden çok daha iyisi var.'' Ermiş şaşırmış ve sinirlenmiş. ''Nasıl olur?'' demiş. ''Benden daha iyisi olamaz, kimse benim yaptıklarımı yapamaz''
Adam ''Çölün arkasında, benim geldiğim şu şehirdeki herşeyi yapar'' demiş.
Ermiş bu işe çok bozullmuş ve bahsedilen adamı görmek için yola koyulmuş. Başlamış uçmaya. Çölün üstünden uçarak gidiyormuş. Bir süre uçtuktan sonra havada kalamamaya başlamış ve çölün ortasında bir yerlerde kumlara düşmüş. Tekrar uçmaya çalışmış ve yine kumlara gömülmüş. O kadar sinirlenmişki başındaki takkeyi yere atarak üstünde zıplamış. Takke kumların arasında kaybolup gitmiş.
Çaresiz bir şekilde yürümeye başlamış. Yolculuğu günlerce sürmüş tabi. Kum tepelerini geçip çölün sonuna geldiğinde karşısında muhteşem binalardan oluşan bir şehir görmüş. Altın kaplı binalar, saraylar. Çok şaşırmış tabi. Şehre girmiş ve gördüğü bir insana sormuş. ''Şu saray kimin?'' Adam ''Bizim şeyhimizin'' demiş. ''Peki şu güzel bina kimin?'' ''Şeyhimizin'' demiş adam. Sorduğu her yapı için aynı cevabı almış. Her geçen an şaşkınlığı daha da artıyormuş. Sokakları gezdikçe önüne inanılmaz güzellikte yapılar çıkıyor ve herşeyin sahibinin Şeyh denilen kişi olduğunu öğreniyormuş. En sonunda arada bir yerde, gösterişsiz küçücük bir kulübe görmüş ve sormuş, ''peki bu kulübede kim yaşıyor?'' ''O kulübede şeyhimiz yaşıyor demişler'' Adamın şaşkınlıktan gözleri faltaşı gibi açılmış. '' ama nasıl olur'' demiş. ''bütün o güzel binaları size vermiş, bu kadar zengin birisi nasıl küçücük bir kulübe de yaşar?''
Kulübenin kapısına gelmiş ve merakından kapıdan içeri geçmeye çalışmış. Tabi güçlerini yitirdiğinden bunu başaramamış ve kapıyı çalmak zorunda kalmış.
Kapı açılmış ve oldukça mütevazi görünen birisi kapıyı açmış. '' gel içeri'' demiş. ''ben de seni bekliyordum''
Adam buna da çok şaşırmış tabi.''geleceğimi nereden biliyordu acaba'' diye içinden geçirmiş.
Şeyh ''gel soluklan biraz, yürümekten çok yorulmuşsun.'' diyip içeri almış adamı. ''Unutma demiş, her zaman daha iyisi vardır. Kendini çok beğenme. Sen özel birisi olabilirsin ama birgün benim gibi birisi senin tüm o özel güçlerini yokedebilir. İnsanları hafife alma hiçbir zaman.'' Buna benzer öğütler verdikçe adam elbette o güne kadar kendini beğenmişliğinin ne kadar zayıf bir irade olduğunu anlıyormuş. Sonunda özür dilemiş ve Şeyhin haklı olduğunu söyleyerek yaşadığı yere dönmek için izin istemiş.
Şeyh ''elbette gidebilirsin, yolun açık olsun. Şehrine vardığında güçlerin tekrar yerine gelecek'' Adam kulübeden ayrılırken Şeyh, cebinden birşey çıkarmış. ''al demiş takkeni, bunu çölde unutmuştun.''
Adam, hayatın gerçeklerinin çok derin olduğunu anlayarak şeyhin yanından ayrılmış...
Hikaye bu kadar. Umarım okuyanların hayatında da her zaman yol gösterici hikayelerden olur.
Sevgilerimle...
Enis Talas/Mentalist
Facebook

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder